Kıymetli okuyucularım bugün çok farklı bir konuyu dile getirmek istiyorum.
Ülkemiz Allah'ımızın bu millete sunduğu,birçok nimetin kolayca yetiştiği ulaşılabildiği cennet bir coğrafyada bulunuyor.
Belkide bu ödüllendirme, aziz türk milletinin tarih boyunca islama yaptığı katkıların sonucudur.
Bu millet tarih boyu çok sıkıntılar çekmiş aç açık ve yokluk içinde kalmıştır.
Daha yüz yıl önce Çanakkale ve kurtuluş savaşları sırasında ne sıkıntılar çekildiğini dedelerimiz ve ninelerimizden canlı canlı dinlemedik mi?
Babaannem o günleri anlatırken gözleri dolar bir kile mısır bulabilmek için deden Giresundan,Samsun'a kadar at üstünde gidip mısır aramış.
Bulamayıncada fındık kabuğunu öğütüp ekmek yapıp yemiştik.Derdi.
Hatta bu fakirlik ve yokluk bizim çocukluk yıllarımızda bile devam ediyordu.
Babam haftada bir pazara gider pazardan fırın ekmeği buğday unundan yapılan şimdiki beyaz ekmek, biz ona cici mamak derdik onu yer adeta bayram ederdik.
O günlerde pazardan sadece patates,cici mamak, alınırdı.
Daha çok yetiştirdiğimiz hayvanların yağını sütünü ayran ve yoğurdunu kullanırdık.
Tarlaya boş yerlere ektiğimiz mısırlardan fırın mısırı,mısır unu yapardık. kara lahana herkesin tarlasında olmazsa olmaz bir sebze idi.
Birde tabi yiyecekler vardı.
Bunlar merulcan (diken ucu)sırgan,kaldırik,baldıran,semiz otu idi.Bunlardan bir çok yemek yapılırdı.
Taze fasulye, biber, domates kesinlikle tarlamızda üretilirdi.
Biraz konu dağıldı ama nostaljiye daldık işte.
Ben el değirmeninde çekilip yarma yapılan mısırdan alaca fasulye karıştırılarak yapılan yarma çorbasının içine ayran katıp aynı sahanda ailece kaşık sesleri içinde yediğimiz günleri ve o tadı hiç unutamam.
Hele undan yapılan yağlaşın üzerine tavada ısıtılmış sapsarı tereyağını döküp yemek varya,yok böyle bir tat bu günlerde.
Hele babaannemin baldıran ismi verilen kokulu bir ottan yaptığı yumurtalı dönderme mis gibiydi.
Simdilerde bu tip yemekle olmadığı gibi olsada yapacak adam yok.
O günler yokluk günleriydi.Aileler evlerinin etrafına ne buldu diker.birbirinden m.eyve fidanı ve meyve aşı alıp kendi bahçelerine dikerlerdi.
Bu bizim kuşaktada devam etti.
Evlerimizin etrafı hertürlü meyve ile çevrilmiş durumda.
Helehele göçüp terk ettiğimiz yılda bir iki kez fındık toplamak için gittiğimiz köylerdeki meyveler telef olup gidiyor.
Özellikle Erik,elma,incir,siyah üzüm nisbeten armut vb.gibi meyveleri ne toplayan var ne yiyen.
Hemde bu meyveler tamamen organik meyveler.
Bizim gibi yokluk ve fakirlik içinde büyümüş insanlar bu meyvelerin telef olmasından büyük üzüntü duyordurlar.
Hani insanın aklına acaba bu meyveleri bir kurum aracıyla toplatıp fakir ülkelere meyve suyu, pekmez,reçel,yapılarak gönderilemez mi?
Sayın Valimiz,gıda ve tarım müdürlüğümüz mahalle muhtarları marifetiyle geçici işkur çalışanlarından istifade ederek bir proje geliştiremez mi?
Dün yoktu bulup yiyemediğimiz nimetler bugün bolluktan telef olup gidiyor.
Ama o nimetleri hayatında görmeyen tatmayan insanlar var dünyamızda.
Hemde çoğu açlıktan vitaminsizlikten ölüyor.
Belki bu yazı böyle bir hayırlı işe başlangıç olabilir.
Hatta bir Belediye başkanı çıkar bunu yapmayı ve hayır duayı almayı deneyebilir.
Allah nimetlerinin kadrini ve kıymetini bilen kullardan olabilmeyi nasip eylesin.
Allah'a emanet olunuz.
Saygılarımla.
Ertan CİMBAT
SAKARYA AHBAR İNTERNET GAZETESİ.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder