Sabah olunca Adapazırı'na işyerime gittim.Dağdibi mezarlığını geçince bir caminin minaresinin yıkılıp yolu kapattığını gördüm.Kuzey terminaldeki dükkanıma vardığımda kafamı sağa doğru çevirince yolun karşısındaki beş katlı binanın yerlebir olduğunu gördüm ve ürperdim.O binada altı kişinin öldüğünü ve hâla enkaz altında insanlar olduğu söylendi.
Arkadaşım Rıdvan'la bir yakınını almak için Şeker mahalleye gittik.Aman Allahım yol bulup gidebilmek ne mümkün.Her taraf enkaz yığını, bağırmaktan ve ağlamaktan yorulan insanlar kendi enkazlarının başında sessizce bekliyorlar.
Kimi enkazlarda yangın çıkmış yanıyor. Birçok otomobil aynı insanlar gibi enkazın altında kalmış, kimi bina iki kat yere batmış,kimisi bir bütün olarak ağaç gibi devrilmiş.Büyük bir bina yanındaki binanın üzerine yıkılmış.Başka bir bina yıkılırken yandaki komşu binayı tıraşlamış belli bölümlerini yıkmış.Bazende iki bina birbiride dayanarak ayakta kalmış.
İnsanlar ise yarı çıplak, çarşafa ve battaniyeye sarılmış çaresiz şaşkın ve dalgın.
Arada sıksık artçı sarsıntılar oluyor.Sarsıntı başlayınca insanlar boş alanlara doğru koşuyor.Bir anne evladına bağırıyor "Ezan oku oğlum ezan oku!", Bir başkası "binaya yaklaşma,buraya geeel",korkulu gözlerle sarsıntının geçmesini bekliyoruz.Yer kabuğu adeta tümsek ve çukur oluşturup katlanarak deprem ilerliyor.Ayakta durmakta zorlanıyoruz.
Saatler ilerledikce olayın vehameti daha iyi anlaşılıyor.Hükümet bile olayı geç farkediyor.Ancak ikinci gün tv kameralarından tüm dünyaya olayı duyurabiliyor.
Deprem olmayan illerden ve dünya ülkelerinden birçok yardım geliyor.Aylarca enkaz kaldırma çalışmaları sürüyor ve prafabrik konutlar yapılıyor.
İşte bugün tam 21 sene geride kalmış sanki dün gibi.Tabi depremi yaşayanlar için bir çok acı hatıra var.Birde depremi hiç görmemiş 21 yaş ve altı gençlerimiz.
Her deprem sonrası,yeni bir deprem için gün sayıyoruz.Malesef ülkemizin gerçeği bu.Fay hatlarıyla çevrili ülkemizde depremle yaşamayı öğrenmek zorundayız.
17 Ağustos depreminde görüldüki bir demir kesme makası, bir valyoz bile çok canlar kurtardı. Bu yüzden mutlaka AFAD'ın önerdiği Afet çantasını oluşturup bir kenarda tutalım.Binalarımızı sağlam yapalım.
Unutmayalım ki deprem öldürmez.ihmallerimiz öldürür.
Bir hatırlatma ile yazımı bitireyim.Sakaryamızda tarihi sürece bakınca her 30 yılda bir deprem oluyor.Ancak Düzce depremi, İstanbul depremi gibi depremlerde Sakarya'yı etkiliyor.
17 Ağustos 1999 depremi bize iki şey öğretti.
Birincisi şu kadar dairem var, şu marka otomobilim,kuyumcu dükkanım var diyenlerin aslında bu malların gerçek sahibi olmadıklarını ve mülkün gerçek sahibinin Allah olduğunu.
Bir diğeri Sakarya'da yaşıyorsan yarın deprem olacakmış gibi hazır olmamız gerektiğini öğretti.
Allah'a emanet olunuz.
Saygılarımla.